9 Temmuz 2012 Pazartesi

Ben de sizi eş ilan ediyorum

Dersaneye başlayalı henüz 1-1,5 ay olmuştu. Düştüğüm sınıfta tanıdığım tek bir insan dahi yoktu. Çoğunlukla en arka sırada yalnız başına oturan, ders boyunca bir kere bile sesi çıkmayan öğrenci rolünü müthiş bir performansla sürdürüyordum. Ta ki o güne kadar. O gün, güne farklı uyanmıştım. İçimde tarif edemediğim bir heyecan vardı. Bir kendini dışavurma isteği, kabına sığamama duygusu hakim olmuştu bedenime. Dersanede sabahçıydım. Kahvaltı gibi bir öğünüm olmadığından uyandığım gibi yola koyuldum. O gün sevinçle gidiyordum dersaneye, aynı sevinçle en arkadaki sırama oturuyordum. Neyse efendim, ilk dersler her zamanki gibi geçmişti. Fazla konuşmadım. Arada yapılan esprilere bıyık altından gülüyordum. Ne olduysa son derste oldu. Neydi son ders? Fizikti. Artık kendimi sınıfa belli etmenin zamanı gelmişti de geçiyordu bile. Bir şeyler bulmalıydım. Aklıma sınıfta bi kaç arkadaşın konuşması sırasında şahit olduğum o bilgi geldi. ''Fizik öğretmeninin eşi Biyoloji öğretmeniymiş yeaa'' Aha dedim. İşte benim zamanım. Kendinden emin bir sesle Fizik öğretmenine ''Hocam KARINIZ Biyoloji öğretmeniymiş, doğru mu?'' diye sordum. Hemen arkasından gelen ''cık cık cık, yuh lan'' sesleri içime adeta bir öküz oturtmuştu. Ne yapmıştım, yanlış bir şey mi söylemiştim? Neymiş efendim, ''TOPLUM İÇİNDE KARI MI DENİRMİŞ. EŞ DESENEYMİŞ.'' O an bütün sınıftan dalga dalga medeniyet dersi alıyordum. Bütün sınıf sözlenmişçesine beni ayıplıyordu. O sırada toplu taşıma araçlarında büyüklerine yer vermeyip, araç ahalisi tarafından yol boyunca ayıplanan, terbiyesiz, kültür yoksunu bir genç durumuna düşmüştüm. Kısacası tam bir ayıydım.

Sandıkları kadar kültür yoksunu biri değildim oysa. Hatta yerine göre epey kültürlü bile sayılabilirdim. Hayatımda iki üç kere ''mersi'' dediğim bile olmuştu. O an ağzımdan eşiniz yerine ''KARINIZ'' sözcüğü çıkmıştı sadece. 


Sahiden ayıplanacak kadar kötü bir hata mı yapmıştım? Yoksa o güne kadar konuşmamama alışmış olan sınıf bir anda dersin ortasında nara atmama mı şaşırmıştı? Nikah törenlerinde bile memur, ''Karılığa kabul ediyor musunuz?'' derken benim bu kelimeyi kullanmam niçin ayıplanmıştı? Belki de o gün sınıfta bulunan bütün herkes nikahlarında da memuru ayıplayıp küçük bir ''cık cık'' eşliğinde ''Karı ya da koca değil memur bey, eşiniz diyeceksiniz'' diyerek birer istikrar abidesi olacaklardı.


O günden sonra derste bir daha neredeyse hiç konuşmadım. Her hafta sonu aynı ritüeli uyguluyordum. Arka sırama oturuyor, yapılan esprilere gülümseyerek yanıt veriyordum. Kısacası artık etrafı rahatsız etmeyen bir ayıydım.


6 Nisan 2012 Cuma

Eski Ben

Evet efenim, bu yazıda küçüklüğümde yer edinmiş olayları, eşyaları ve daha birçok şeyi inceleyebiliriz diye düşündüm. Şimdi diyeceksin Allah'ın liseli neyin küçüklüğünden bahsediyosun diye, çok haklısın canım karşim fekat bi kaç bi şey yazmak istedi canım. Ne yazayım ne edeyim diye düşünürken bir klişe olarak eskiden çok değerli olup da günümüzde etkisini yitirmiş şeyleri tekrar gün yüzüne çıkarma fikri geldi aklımda. İnternette yaklaşık 23848123 tane bu tip yazı vardır zaten, benimki de iş olsun :(

Girişi plastik bisikletlerle yapmak istedim. Hani şu telefonudur, kaskıdır, kornasıdır filan olan. Hani abi işkencesine mahsur kalan ve de çoğunlukla salonun ortasında bindiğimiz bisikletler. Tozlanmasın, çizilmesin, kırılmasın diye sokağa çıkarmaya korktuğumuz bisikletler. PİLSAN :(



Sonra leblebi tozu. Çok severdim lan, bayılırdım ben buna :( Hain, düzenbaz arkadaşlarım leblebi tozu vericez diye, tebeşir tozunu yutturmuşlardı bana :( Kim bilir kaç umutlu çocuk bu talihsiz şakaya kurban gitti o yıllarda :(



Altın kaplı çikolata. Hala var mı diye merak edip dururken geçenlerde bi bakkalda gördüm. Hala kasa önündeki yerini koruyor lan. Bir ürünün yeri yıllar boyuncu hiç mi değişmez olm :(



Max. O zamanlar böyle değildi tabi. Değerliydi, kıymeti bilinirdi. Ailece yenirdi çoğu zaman. Şimdi yüzüne bakılmıyor, kahrolsun kapitalizm :(


Bir Atilla Taş gerçeği vardı la bi de. Hiç unutmuyorum, sene 99. İzmit'te oturuyoruz o yıl. Fuar vardı, orda konser vermişti. Hayranı olup çıkmıştım :( Ham Çökelek, Oy Pembeli pembeli pembeli :(


Ozmo dergisi, TV programı filan verdi. Renksiz dünyadan kaçıyodu filan herif. İlk İngilizce öğrenme denemelerim onun sayesinde başlamıştı. Çok severdim bi de eheh



Neyse efenim bugünlük kısa tutalım. Aklıma geldikçe daha yazarım diye umut ediyorum. Şimdilik hoççakalın :(

10 Şubat 2012 Cuma

Tarihin En İlginç İsimli Şarkıları Top 5

Evet efendim, bu yazımızda tarihe damgasını vurmuş şarkı isimlerini ele alacağız. Şöyle başlayalım;

5- Honki Ponki Torino - Şenay


Şarkı zaten kendini açıklıyor. Hiçbir anlamı yokmuş sözlerin, sadece rahatlamak için yazılmış. Sonlarda şeytani bir biçimde söyleniyor nakarat, hafif bir ürperme duyabilirsiniz, normaldir. Sen de mi öğrendin, aferin öyleyse :(

4- Gaydırıguppak Cemile - Özay Gönlüm


Büyük üstat söylüyor, Allah rahmet eylesin. Gaydırıkuppak'ın ne demek olduğuna gelince efendim bu bir sıfat imiş. Denizli civarında filan çok kullanılıyormuş. Manası ''kıpır kıpır, hareketli, kıçı başı ayrı oynayan'' demekmiş. Vay Cemile vay :(

3- Fat Cats Keeps Getting Fatter - Squirrel Nut Zippers


Efendim bu şarkımızın manası ''Şişman kedi şişmanlamaya devam eder'' Mantıklı pek tabii ki. Teşbihte sınır yok ne de olsa ama böyle benzetmenin de mına korlar sevgili Güntekin.

2- Aramızda Bir Top Var - Mustafa Sandal


Kimse efendi gibi çıksın ortaya, ayıp oluyor :(

1- A felszarvazottak balladaja - Deak Bill Gyula


Bu şarkımız Macarsa sanırım. Manası felszarvazottakın baladı imiş. Manasını bile çözemediğim bir şarkı. Fazla yorum yapamıyoruz.